2 Şubat 2015 Pazartesi

1. Bölüm

            Kapalı havanın soğuk rüzgarı, dün geceden açık kalmış pencerenin arasından yatak odasına sertçe esiyordu. Alarm sesiyle uyanan Jason, yorganı üzerinden attığı çıplak vücuduna temas eden soğuğu iliklerine kadar hissetti. Çenesini titrettikten sonra, yeni uyanmış birinden beklenilmeyecek bir çeviklikle yatağından ok gibi fırlayıp doğruca cama yöneldi. Bu sırada ayakları kalorifere temas ediyordu.

            Yarı açık gözleriyle hiçbir zaman kapağı kapanmayan dolabından ütüsü düzgün olan bir gömlek alıp üzerine geçirdi. Bir yandan düğmeleri iliştirirken, diğer yandan çalışma masasına yöneldi. Havalı görünen bir saati sağ bileğine takarken kendisini aynadan süzdü. Her zamanki gibi kendisine hayran bakışlarla bakıyordu. Kendisine fazlasıyla güvenebilen birisiydi. Kendini süzme seansı son bulduktan sonra takım elbisesini giymeye devam etti.

            Kıyafet yönünden kendisini hazırladıktan sonra mutfağa yönelen Jason, dolaptan kahvaltılık gevrek çıkarıp sütle karıştırdı. Seri bir şekilde gevreğini bitirdikten sonra salondaki üçlü koltukta dün geceden bırakılmış çantasını alıp hızlı adımlarla çıkış kapısına yöneldi. Dairesinden ayrıldıktan sonra koşar adımlarla merdivenleri inerken bir anda duraksadı. Ceplerini ve çantasını yokladıktan sonra indiği basamakları tekrar çıktı. Hızlı bir şekilde dairesinin kapısını açtıktan sonra içeri daldı. Bu defa ayakkabısını çıkarmadı. Yatak odasındaki komidinin üzerinde duran cep telefonunu aldıktan sonra tekrar kapıdan dışarı çıktı.

            Aynı serilikle merdivenleri inerken telefonunu yokladı. Geceden kalma okunmamış bir mesajı vardı. Saatine baktığında gönderildiği zamanın, gecenin epey geç bir vakti olduğu anlaşılıyordu. Üstelik mesajın sahibi, rehberde kayıtlı olmayan bir numaraydı. Ekran kilidini açtıktan sonra mesajı okumaya yeltendi. Oldukça kısa, ancak anlamsız bir mesajdı.

          Sırrını biliyorum.

            Bu ne anlama gelebilirdi?

            Her gün onlarca insanın maruz kaldığı anlamsız, hiç komik olmayan eşek şakalarından biri olduğuna kanaat getirdikten sonra mesajı silmekle yetindi.

            Hemen ardından apartmanından ayrılan Jason, aşağı caddede park edilmiş olan aracına binip yoluna koyuldu.

            Çalışma zamanıydı.

...

            İçinde küçük de olsa kuşku beslemeye başlayan Jason’ın dalgınlığı, iş arkadaşları tarafından fark edilmeye başlamıştı bile. Jason, dalgın dalgın o zevksiz şakayı kimin yapmış olabileceğine dair teoriler üretirken, bir türlü bir noktada uzlaşamıyordu ve bir sonuca varamıyordu. Bu da bir nebze de olsa baş ağrısına sebep oluyordu.

            Jason’ın haftalık rutininde çok renkli aktiviteler yoktu. Çoğunlukla çalıştığı bankadan biraz geç saatte çıktıktan sonra evine gider, yemeğini hazırlar, televizyonda denk geldiği bir filmi izlerken karnını doyururdu. Daha sonra yorgun hissedip yatardı zaten. Bazı günler iş yerinden arkadaşları olan Dave ve Stan ile birlikte birkaç mekana gider, küçük çapta eğlenir, karnını doyurur ve evin yolunu tutardı. Çok nadir de olsa, kuzeni yemeğe çağırır, beraber bir akşam geçirirler ve Jason evin yolunu tutardı.

            Jason, ürettiği teoriler arasında kaybolmuşken, bir anda Stan belirdi karşısında.

            “Bu akşam Dave ile 80’s Club’a gideceğiz. Yeni platoniği sahne alacakmış.”

            Jason güldü.

            “Yeni platoniği mi?”

            “Aynen, yeni platoniği. Geçen akşam sahne arkasında görmüş. Araştırıp ismini öğrenmiş. Bu akşam da solist koltuğuna oturacakmış. Onu dinlemeye gidiyoruz. Bir fırsatını bulup tanışma umuduyla yanıp tutuşuyor garibim.”

            “Bu kaçıncı?”

            “Artık saymayı bıraktım. Ama artık birini ayarlamamız gerekiyor. Yoksa bu gidişin sonu hiç iyi değil.”

            Jason cevap vermedi. Kısa süren sessizliği bozan Stan oldu.

            “Geliyor musun?”

            “Bana uyar.”

            Acaba mesajı atan Dave ya da Stan olabilir miydi? Neden olmasın? Mevzu bahis eşek şakasıysa, bunu en yakın çevreden birinin yapma potansiyeli, samimiyetin daha az olduğu insanlara nazaran daha fazlaydı.

            Bir anda kendini kaybeden Jason, ayağa fırlayarak Stan’ın yakasına yapıştı.

            “Bana doğruyu söyle, sen misin? Eğer o mesajı sen attıysan hemen söyle, çünkü hiç komik değil!”

            “Ne oluyor sana? Kendine gel!”

            Stan, bütün gözlerin üzerinde olduğunun bilincinde, yakasına yapışan iki eli sakince kendisinden uzaklaştırarak ellerin sahibi olan, kendisini kaybetmiş arkadaşını yatıştırmaya başladı.

            “Beni korkutuyorsun Jason.”

            “Özür dilerim, bir an kendimden geçtim.”

            “En iyisi seni yalnız bırakayım. Kafanı topla.”

            “Kusura bakma.”

            “Dert etme.”

            Jason’ı bu derece gergin kılan şey, gelen mesajın bir şaka olma ihtimali değildi. Bilakis, o kişinin doğruyu söyleyen bir şantajcı olma ihtimaliydi. Çünkü Jason da çok iyi biliyordu ki, çok temiz bir geçmişe sahip değildi. Geçmişinden kurtulmak için bir çıkış yolu ararken, Virginia’daki bu bankada bulduğu iş onun için yepyeni bir fırsattı. O da bu fırsatı geri tepmeyerek, geçmişine dair her şeyi Oregon’daki kilitli bir kutunun içinde bırakmıştı ve orada çürümeye yüz tutmasını temenni etmişti. Şimdi açıkça görünüyordu ki, o kutunun içindekiler bir bir onu Virginia’ya kadar takip ediyordu sanki. Ve eğer bu mesaj, umduğu gibi bir şaka değilse gerçekten hoş olmayan bir durumla karşılaşacaktı, muhtemelen.

            Aldığı ikinci ağrı kesiciden sonra müdür yardımcısından yarım gün izin isteyerek evinin yolunu tuttu. Yarı kapalı gözleri ve halsiz bedeniyle kendini apartmanın içine atan Jason, merdivenleri sanki düz duvarı tırmanıyormuş gibi hissettiği basamaklarla çıktıktan sonra, elini attığı çantasından anahtarını çıkararak kapısını açtı. İçeri girdikten sonra üzerini bile değiştirmeden kendisini salondaki en büyük koltuğa atarak birkaç dakika içinde uykuya daldı.

...

            Gözlerini açtığında, onu uyandıran şeyin zil sesi olduğunu anladı. Başını kaldırdığında kafasının ne kadar uyuşuk olduğunu hissetti. Kendini toparlayarak kısmen sürünür adımlarla kapıya ulaştı. Kapı deliğinden kontrol ettiğinde, gelenlerin Dave ile Stan olduğunu fark etti. Ardından kapıyı açtı.

            Göz göze geldiklerinde ilk konuşan, grubun sözcüsü niteliğindeki Stan oldu.

            “Mesaiden yeni çıktık. Seni kontrole gelelim dedik. Kötüysen bu gece seninle kalabiliriz.”

            “Benden dolayı potansiyel gelini dinleme fırsatını kaçırmanızı istemem.”

            Birkaç saniye kimse konuşmadı.

            “İhtiyacım olan şey biraz gürültü. O zaman moda girerim.”

            Jason bunu söyledikten sonra, kapıdakilere bekleyin işareti yaptı ve banyodan yüzünü yıkadı. Biraz daha kendine gelmiş hissediyordu. Hemen ardından koşar adımlarla kapıya yöneldi ve dışarı çıktı.

            “Ne bekliyorsunuz?”

...

            Jason saatini yokladı. Sekize yaklaşıyordu. Jason, Dave ve Stan ile 80’s Club’da bir masada oturuyordu. Önlerinde sipariş ettikleri yiyecekler ve alkoller dururken, duman altı ortamda neredeyse hiçbir şey görünmüyordu. Neyse ki, sahneye yakın oturuyorlardı. Yakın oturuyorlardı ki, potansiyel gelin adayı Dave’i görüp fark edebilirdi.

            “Eğleniyor muyuz beyler?”

            Potansiyel gelin adayını, yani Yohanna’yı görmek için sabırsızlanan Dave, bu soruyu sorarken tüm coşkusunu gösteriyordu. Kendisi açıkça eğleniyordu. Diğerleri için de durum farklı değildi. Stan kendini dubstep müziğe kaptırmışken, Jason kafa dağıtıp mesaj hakkında hiçbir şey düşünmemeyi başarabiliyordu. İkisinin de bu akşamdan tek beklentisi bunlardı zaten. Yani onlar için ters bir durum yoktu.

            Jason, alkolünden bir yudum almak üzereydi ki, cebindeki titreşim, şişeyi tutan elinin havada kalmasına sebep oldu. Şişeyi masaya koyduktan sonra cebinden telefonu çıkarıp gelen uyarıyı yokladı. Bir mesaj gelmişti. Üstelik, yine kayıtlı olmayan bir numaradan. Bir anda gözleri fal taşı gibi açıldı. Büyük bir heyecanla telefonuna gelen mesajı açarken, kalbi adeta durmak üzereydi.

Rekabetin kurbanı: Matthew.
Jason’ın eline geçen: Koca bir hiç.

            Mesajı görür görmez başı dönmeye başlayan Jason, kendini zorla masadan iterek ayağa kalktı. İkinci adımından sonra elindeki telefonla yere çakıldı. Kendini kontrol edemiyordu. Kafasındaki acabalar bir nebze de olsa cevap bulmuştu. Ancak bulmasa muhtemelen çok daha iyi olurdu. Yerde iki seksen uzanan Jason’ı kucaklayan Dave, Stan’a 911’i aramasını söylüyordu.

            Jason artık kendinde değildi.


Devam Edecek